Günümüzde ülkeler, kendi enerji ihtiyaçlarını karşılamak için çevreye daha az zarar veren ve daha az maliyeti olan kaynaklara yönelmektedirler. Bu yönelim de ülkelerin gelişmişlik seviyelerine göre değişkenlik göstermektedir. Bundan kaynaklı olarak da her ülkenin kendine ait bir enerji üretimi politikası vardır. Nükleer enerji üretimi ve tüketimi için her ne kadar yüksek güvenlik önlemleri alınsa da meydana gelebilecek kazalar son derece ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Nükleer enerji alanında hukuki sorumluluk açısından Türkiye, Paris Sözleşmesi’ne taraftır. Bu sözleşme nükleer sorumluluğa ilişkin düzenlemeler getirmekle birlikte taraf devletlere milli hukuklarında gerekli gördükleri tamamlayıcı düzenlemeleri yapmaları açısından serbestlik tanımıştır. Nükleer kaza, nükleer ürünlerin ve atıkların radyoaktif özellikte olmaları nedeni ile meydana gelen olaydır. Bir kazanın Paris Sözleşmesi kapsamında değerlendirilebilmesi için bu kazanın ya nükleer tesis içinde ya da nükleer tesisle alakalı olan materyallerin taşınması esnasında gerçekleşmiş olması gerekir. Bu kazadan dolayı meydana gelen zarardan sorumlu olan kişi ise işletendir. Nükleer santral işleteni, Paris Sözleşmesi’nde “yetkili kurum tarafından tanınmış ve görevlendirilmiş gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Nükleer enerji alanında meydana gelen zararlardan dolayı doğan sorumluluk hali ise kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk hallerinden ise “tehlike sorumluluğu” kapsamına girmektedir. Nükleer santral kaynaklı zarar meydana gelmesi ile birlikte doğan tazminat talepleri hem işletenleri hem de tedarikçileri kaygılandırmaktaydı. Bu kaygıları sona erdirmek adına gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler, nükleer sanayiye olan yatırımların sona ermemesini de göz önünde bulundurarak “nükleer enerji kaynaklı bir zarardan dolayı tüm sorumluluğun işletene kanalize edilmesi ilkesini benimsemişlerdir”. Bu ilke çerçevesince bir nükleer santralde ya da nükleer maddelerin taşınması esnasında meydana gelen zararlardan, zararın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun olup olmadığına bakılmaksızın işleten sorumlu tutulmaktadır. İşletenin sorumsuzluk hali ise Paris Sözleşmesi’nin 9.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre işleten; doğrudan bir silahlı çatışma, saldırı, ayaklanma, iç savaş veya istisnai nitelikteki doğal afetler sonucu meydana gelen nükleer kaynaklı zararlardan sorumlu değildir. İşletenin rücu hakkı ise Paris Sözleşmesi’nin 6.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre işletenin rücu hakkı iki şekilde mümkün olabilmektedir. Bunlardan ilki nükleer hadiseye kasıtlı olarak sebep olan kişiye karşı olduğu rücu hakkıdır. İkincisi ise sözleşmede açıkça belirtilmesi halinde tedarikçilere karşı olan rücu hakkıdır. İşletenin sorumluluğu konusunda alt ve üst limitler Paris Sözleşmesi’nin 7.maddesi ile belirlenmiştir. Buna göre işletenin asgari sorumluluğu 5 milyon özel çekim hakkının altında, 15 milyon özel çekim hakkının üstünde olamaz. Ancak bu limit konusunda taraf devletler serbest bırakılmıştır. Bazı devletler işleteni düşük miktarlar ile sorumlu tutarken, Almanya gibi devletler de sınırsız sorumluluğu benimsemiştir.
Av. Halis AKAN